BİR RÜYA MI ZANNETTİN YAŞADIKLARIMIZI?

 

“Kaçırdı elinden vurduğu geyiği,
Öptü yendiği ikincisini,
Üçüncüsü genç bir adamın kalbine kaçtı,
Arasındadır o yeşil yaprakların.”

Gördüğüm rüyalarla yürümeye başladığımda kelimelerin gücüne vardım. Aklım ve kalbim arasında kurduğum her cümle bana ait, bütünlükler parçalanarak beni anlatıyor. Bazen, uykunun tam ortasında, rüyanın en belirsiz yerinde, katmanlı ve katmansız cümleler kuruyorsun, olur olmaz semboller düşüyor gözünün önüne.


Öyle ki bunları uyanıkken hissetmek ya da görmek pek mümkün değil gibi. Sıçrayarak uyanıp not ettiğim cümleler, yıldızlar kadar güzel. Nitekim her tecrübe sonsuz bilinmeyen faktörü içeriyor.

Yıldızlar, yaşamaksa şayet, kelimeler bu yüzden çok önemli. Aldığımız her nefes, tuttuğumuz kalem, harfler, sayılar; hepsi ayrı ayrı sembol ve tüm semboller başka karakter. Karakterlerin cinsiyeti var değil mi, bu yüzden sembollerin de cinsiyeti olduğunu düşünüyorum. Üç, erkek bana kalırsa, adımın baş harfi oldukça çetrefilli yolları gösteriyor. Bu hayat benim için hiç kolay olmayacak. Ha unutmadan, gökyüzü benim babam.

Sembol ve işaret ayrımını iyi yapmamız gerekiyor. Carl G Yung der ki: “İnsan, iletmek istediği şeyin manasını ifade etmek için yazılı olan ya da sözlü olarak dile getirilen kelimeleri kullanır. İnsanın dili sembollerle doludur, ama aynı zamanda tam olarak tanımlayıcı olmayan işaret ve imajları da kullanır. Sembol dediğimiz şey günlük hayatta aşina olabileceğimiz, ancak bilinen ve açık anlamına ek olarak belirli yan anlama sahip olan bir terim, isim, hatta bir resimdir. Sembol, muğlak, üstü kapalı, karışık, bilinmeyen veya bizden gizli şeyleri ima eder.”*

Bu noktada bütün dışavurumların, tüm bilinmezlerin, içerimizde parça parça gizlenenlerin, hiç olmadık yerde dökülenlerin şah/eserliğine değinmem gerekiyor. Bir insan ne ile uğraşırsa uğraşsın bu semboller sayesinde, belki tamamen unuttu sandığını hatırlayacaktır. Ya da hatırladığı şey sayesinde yeni bir şey yaratacaktır. Kim bilir.

Issız Adam filmindeki izlediğim bir sahne aklımdan hiç çıkmıyor ve bu konuyu çok iyi özetliyor. Alper, Ada ile ayrıldıktan sonra onu unutmuş gibi davranıyor, geziyor, başkaları ile oluyor, unuttum diye kandırıp duruyor kendini. Bir sabah traş olurken aynanın önündeki bardak yere düşüyor, avucunda Ada’nın tel tokası…

O sahne, hiçbir şeyin unutulmadığı, unuttum sandığımızın nereye, nelerle, nasıl saklandığını fark etmenin en belirgin göstergesi. Unutmak diye bir şey yok bu hayatta, unutulması unutulan var. Biliyorum. Unuttum sandığım gerçek hiç olmadık bir yerde ve hiç beklemediğim bir zamanda karşıma çıkıp terletecek.

Sanatla uğraşan herkes, dış bilinçle bilerek ya da bilmeyerek sürekli ilişki halinde. Sanatı, sanat yapan, sanatçının içsel serüveninden başka ne ola! Bunu kavramak, kavrananını belli ya da belirsiz harflerle aktarmak, onları sembolize etmek, yaşamın vazgeçilmez kuralı.

Yaşamı var eden tüm parçalar, insan da can bulan tüm uzuvlar, psişe içine gömülmüş bilinmezler ve bilinenler, bizi alıp bambaşka yerlerde gezdiriyor hayat boyunca. Tamamını anlamanın mümkün olduğunu düşünmem delilik olur elbet, ancak anladığın kadar yaşamak, dünyadaki cenneti görmek gibi. Ki üretim tam da bu noktada başlıyor.

Cennet rüyalarda saklı mıdır ya da cehennemi rüyalarda yaşamak mümkün mü, kim bilir. Ancak şu bilinir ki rüyalar sonsuz bir boşluk. O boşluk gelecek de değil geçmiş de olamaz.

Zira “insan, “ilahi” bir varlığı tanımlamaya mukte değildir.” Bildiğimiz bir zamandan bilmediğimiz bir zamana doğru yürüyoruz.

Dünü ve bugünü yaşadığımız kadar, yarınına hazırlıklı uyanmak zorundayız. Rüyaların gelecekle alakalı doğrudan bilgiler verdiğine inanmıyorum. Gördüğümüz sembollerin yarınla alakalı varsayımlarda bulunmamıza yardımcı olacağına emimin.

Gerek hayatı gerekse rüyaları doğru analiz edebilmek çok önemli. Dış bilincinin farkına varıldığında, yani kişi kendini tanıdığında, kendinin farkında olduğunda daha severek yaşıyor hayatı. Sevmek anlamak, anlamak haz.

Tüm bilinmezliğimi alıp buraya geldim, geldiğim gibi de giderim.

Rüyalarda buluşmak dileği ile.

Görüşmek üzere!


Giriş: İngiliz halk şarkısı
Görsel : Le temps n’a point de rive (Time is a river without banks) Marc Chagall, The museum of Modern Art, New York.
*Carl G Jung / İnsanlar ve Sembolleri